Sağlıklı bir hayat hikâyemi yazayım dedim sonunda… Her yerde farklı bir hayat hikayem çıkınca iş başa düştü…
Ben bundan sanıyorum 8 sene evvel doğru olarak öğrendiğime göre 18.06.1958’de Maraş Elbistan Sevdilli köyünde doğmuşum. Ama babam ve anamdan dolayı aslen Tunceli Hozat’lıyım.
Hemen okula gitmedim tabi ki. Baya bir dolaşmadan sonra İstanbul’a gelmişiz ve okula Anadolu Hisarı Kavacık’da Selahattin Karakaşlı ilköğretim okulunda başladım. Akabinde devlet konservatuarı keman bölümüne girdim ve 4 yıl sonra aynı okulun bale bölümüne geçtim. Okulun ilk mezunları olarak 1981 yılında mezun olduk ve İstanbul devlet opera ve balesinde bale sanatçısı olarak göreve başladım ve halen operadayım.
Müzik çalışmalarına ilk olarak derlemeler yaparak başladım. Tabi kendimi bildim bileli bağlama çalıyor olmamı saymazsak… Babamla dolaşıp derlemeler yapardık beraber ve tanışmaya başlamıştım bu süreçte halk müziği ve alevi deyişleriyle… Daha da önemlisi ustaları tanıma şansım oluyordu…
Kendi çalışmalarıma ise 1980’lerin başında kendi bestelerimi oluşturmaya adım atarak başladım… Hoşlanmaya başladım kendi çalışmalarımdan ve devam ettim… Daha sonra sevgili babalığım ve hocam İhsan Yüce’nin desteklemesi ile film müziği alanına geçtim ve en büyük desteği de Onat Kutlar’dan aldım… Bu destek ve iltifatlarla da bu saatlere kadar geldim…
“Aysarının Zilleri” ilk çalışmam olmuştu. Ardından daha da tedirgin ve istekle yaptığım “Mem û Zin” geldi… Ve sırasıyla; “Soğuk Geceler”, “Hollywood Kaçakları”, “Işıklar Sönmesin”, “Nazım Hikmet Ziyaretçin Var”, “Gönlümdeki Köşk Olmasa”, “Büyük Adam Küçük Aşk”, “Oyun”, “Son Cellat”, “Umut” film müzikleri, bir kaç dizi müziği, belgesel müzikleri ve “Yunus Emre” (1989 Diyarbakır Devlet Tiyatrosu) “Ferhat ile Şirin” (İstanbul Şehir Tiyatrosu) oyun müziklerini yaptım…
4 Altın Portakal, 3 Altın Koza, 1 Ankara Hitit Güneşi en iyi film müziği ödülü, 1 Orhan Murat Arıburnu ödülü, 1 İsviçre ödülü ve bu senede 2008 Montpellier Fransa Film Festivali en iyi film müziği ödülünü kazandım… Toplamda 14 en iyi müzik ödülü sahibiyim. Aday olduğum her festivalde “En İyi Film Müziği” ödülünü aldım. Bundan dolayı biraz şımarığım sanıyorum… En azından Cahit’le (Cahit Berkay) daha rahat ve havalı konuşabiliyorum…
Çok zenginim ben. Gerçekten çoook zenginim… Dostlarım ve ilişkilerim konusunda zenginliğimin sınırı yok. Ve en büyük zenginlik olarak da annemi ve babamı sayarım. Beni ben eden tüm değerlerimin temelini oluştururlar. Güzel dostum, arkadaşım; babam “Nesimi Çimen” ve tek / en unutulmaz aşkım anam, yârim, kanadım, toprağım… Ayağımın altındaki yer kaymasını ölümüyle ağır, çok ağır hissettiren güzelim; “Dilber”… Dilber bacı, Dilber ana, anam… Ve şimdi tek sığınağım, yarınlarını kullanarak kendime sermaye ettiğim dostum, arkadaşım, kardeşim, sırdaşım, elim ayağım ve sevdalarımı biçimlemekteki tek kaynağım; “Saki”… Oğluuuummmm….
Evet, şimdi Saki’yle beraber yaşamanın tadını çıkarıyorum… Onunla çalışıyor, onunla sonuçlandırıyorum tüm çabalarımı… İyi ki varsın… Benim tek sermayem; oğlum Saki…
İşte böyle… “Hababam Sınıfı Güle Güle”, “Hoşçakal Yarın”, “Gönlümdeki Köşk Olmasa”, “Anlat İstanbul”, “Son Cellat”, “Umut” filmlerinde de oynadım. Aktörlük de yaptım yani… Unuttuğum çalışmalarımda olabilir. Şu an aklıma gelmemiş olabilirler…
Demem o ki; dolu dolu yaşadım diyebilirim bu güne kadar… Ama asıl yaşanacak günlere daha gelmedik ki diye bakıyorum hala… Ve temelimi oluşturansa aşk… Her türü… Aşkın her biçimi… Bakışımı ondan ayırmadım / ayıramam hiç bir zaman… Aşksız insandan korkarım… Kendim için değil; onun için…
Kendimde anlatacak daha fazla şey olmadığını düşünüyorum. Yani en azından buraya yazacak daha fazla şey yok gibi… Ama belli mi olur; belki bir gün bunu okuyan insanla ya da insanlarla bir araya düşerim ya da düşeriz. O zaman belki daha fazla sohbetimiz olur…
Okuyan her göz ve beyine, her insana sevgilerimle… İnsan onuruna yaraşır, insanca bir yaşam dileklerimle…